Uzman Klinik Psikolog Sera Elbaşoğlu, antisosyal kişilik bozukluğu ile ilgili önemli bilgiler paylaştı.
Antisosyal kişilik bozukluğunu, “sadistik, sosyopatik kişilik, psikopatik kişilik bozukluğu gibi çeşitli isimlerle de anılan bir kişilik patolojisi” olarak tanımlayan Sera Elbaşoğlu, antisosyal kişilik bozukluğunun iki farklı türü olduğunu söyledi.
Sera Elbaşoğlu, “İlkinde, açıktan aleni suçlar işleyen kişiler yer alırken, diğerinde yüksek işlevsellik gösteren, nazik ve hatta çok başarılı olan kişiler yer alıyor. Tarihte bu durumdaki kişilerin örnekleri de var. Bu kişiler aleni suçlar işlemiyorlar. Çok daha iyi bir profil çizen, zeki, pek fazla dürtüsel hareket etmeyen, planlı hareket eden, insanların suç işleyeceklerini tahmin edemeyeceği kişiler oluyorlar” diye konuştu.
Zayıflık duygusunu tolere edemiyorlar
Her iki grubun da suçu işleme ve zarar verme ile ilgili geniş bir aralığı olduğunu belirten Sera Elbaşoğlu, “Şiddet dolu cinayetler işleyen seri katillerden, büyük dolandırıcılıklar yapan hırsızlardan ve başka çeşitli ağır suçlar işleyen kişilerden günlük hayatta insanları manipüle eden ve ötekinin sınırlarını çeşitli biçimlerde ihlal eden kişilere kadar geniş bir aralık var. Bunların hepsinde ortak birtakım özellikler var. Güçlü hissetme ihtiyacını ilk özellik olarak ifade edebiliriz. Zayıflık duygusunu tolere edemiyorlar ve bunun görülmesini de istemiyorlar. İnsanları atlatma, yönetme ve kontrol etme ile ilgili güçlü bir arzuları oluyor” dedi.
Bu kişilerin kendi duygularını dile getirme yeteneğine sahip olmadıklarını, konuşmak yerine harekete geçtiklerini kaydeden Sera Elbaşoğlu, “Psikopatik kişilerin empati yapmaktan yoksun olduklarına dair genel kanıya rağmen, aslında empati yapabildikleri ancak zarar verdikleri kişinin yaşadığı acıya veya olumsuz herhangi bir duyguya dair sorumluluk ve suçluluk hissetmediklerini, ve utanç duymadıklarını söyleyebiliriz. Ötekine zarar vererek sınırlarını aşmak o kişi üzerinde güç hissetmesini sağlamakta ve bu güç de öz saygısını pekiştirmektedir. Psikopatlık kişinin biri değerli görebilmesi için koşul karşı tarafta onun ihtiyacının olduğu bir şeyin olması ve o kişinin de bunu kullandırmasıdır. Yani karşıdaki kişi kendisini kullandırması ölçüsünde değerli olabilmektedir. Ayrıca insanları kandırma, manipüle etme konusunda oldukça ustadırlar” ifadelerini kullandı.
Psikopatik kişiler daha fazla uyarılmaya ihtiyaç duyuyor
Sadistik kişiliğin genetik ve fizyolojik bir tarafının olup olmadığının yapılan birtakım araştırmalarla analiz edilmeye çalışıldığını kaydeden Sera Elbaşoğlu, şunları söyledi:
“Genetik bir yönünün olabileceğine işaret eden çalışmalar var; doğuştan getirilen mizaç özelliklerinin bir takım yatkınlıklar doğurabileceği düşünülmekte. Fizyolojik birtakım etkenler var. Yapılan araştırmalarda yüksek uyarılma ihtiyacının, yüksek saldırgan dürtülerin ve hormonlarla ilgili birtakım durumların da bu karakter yapısını ortaya çıkarmakta etken olabileceğinden bahsediliyor. Örneğin uyarılma eşiklerinin yüksek olduğu görülüyor olmasıyla ilgili olarak, normalde birçok insan günlük birtakım aktivitelerden, hobilerden, insanlarla olan etkileşimden, bir konuda başarı kazanmaktan haz duyar ve uyarılma yaşar. Psikopatik insanlar ise daha yüksek uyarılmaya ihtiyaç duyuyorlar. Daha fazla uyarılma ile haz alıyorlar. Geri kalan her şey onlara sıradan gelme eğiliminde oluyor. Bu uyarılma ihtiyacı aynı zamanda duyarsızlaşma ile ilgili de bir durum yaratıyor. Yüksek uyarılma için, canlı hissetmek için daha keskin yaşantılara ihtiyaç duyabiliyorlar.”
Tekrarlayan suç işleme eğilimleri var
Psikopatik kişilerin aynı zamanda deneyimden de öğrenebilen insanlar olmadıklarını vurgulayan Sera Elbaşoğlu, “Bu durum aynı zamanda suçların tekrarını da açıklayamaya yardımcı bir özellik. Örneğin bir kişi suç işliyor, cezaevine girip çıkıyor ve ertesi gün yine suç işliyor. Psikopatik kişilerin çoğunda hapishane yaşantısının ve ceza almanın çok bir önemi olmuyor. Bu kişilerin psikoterapisi de güçtür ve ne kadar fayda gördükleri de aslında tartışmalı bir konudur. Çoğunlukla kendi istekleri ile değişime açık olmazlar” diye konuştu.
Özellikle de bu psikopatik grubun içerisinde açık suç davranışları olmayan, çok şiddetli suçlar işlemeyen insanların 40’lı yaşlara geldiklerinde hormonların yavaşlaması, güçten düşmeleri ve ölümün yaklaşmasıyla birlikte psikoterapiye, iyileşmeye ilişkin motivasyonlarında artış gerçekleştiğinin altını çizen Uzman Klinik Psikolog Sera Elbaşoğlu, “Aslında hayat deneyimleri, yaş alma ve olgunlaşmanın kısmi bir faydası oluyor ama bu hepsini kapsamıyor. Görece daha iyi huylu olanlarından bahsedebiliriz” dedi.
Uzman Klinik Psikolog Sera Elbaşoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bahsettiğimiz aralıkta hırsızlık gibi suçlar ve şiddetli cinayetler de var. Kişilerin büyük suçlarını daha rahat anlattıklarını ama ufak tefek suçlarını anlatmakta çekimserlik gösterdiklerini görmek şaşırtıcı görünmekle birlikte, şiddetli suçların yarattığı güçlülük hissinden dolayı bir anlamda gurur duyuyor ve caka satıyor olmalarından kaynaklanıyor. Aşağılanma, zayıflık ve küçümsenme hissine karşı çok duyarlı olan psikopatlık kişiler bu hisleri deneyimlemekten ve bu şekilde algılanmaktan hiç hoşlanmıyorlar. Güçlü olmak istiyorlar. İnsanları manipüle etme, dolandırma ve onlara zarar vermelerinin altında güçlü hissetme isteği var. Her şeye egemen olma duygusunu sapkın bir şekilde tatmin etme halinin varlığından bahsedebiliriz. Sadistik kişilikte bu gibi durumlar görülüyor.”